12 Aralık 2012 Çarşamba

Kocacim

simdi size isin tamamini anlatmadan girecegim olaya ama olsun, suclulugunu hissetmiyorum cunku 12 dk sonra anlayabildigim sayili derslerden olan matematik dersine gidecegim.

simdi dun ben onu aradim. onu arayabilme rahatligi kadar beni guvende hissettiren birsey yok, beni gunluk hayatinda kayirdigini bilmek pazar sabahi sicak caya uyanmak gibi. ama hazir sofraya uyandirilmazsin da saat boyle 10/11 gibi tatli bir saattir mutfaktan normalde sevimsiz buldugun tencere sesleri yukselirken birden susmustur, sen uyanir mutfaga gidersin annen sana sarilir, yari uykulu masaya oturursun da sohpete baslarsiniz ya, oyle bir his.

neyse efenim benim biraz moralim bozuktu, genel olarak kalitesiz bir gun gecirmistim, hosnut degildim, hatta biraz da gucenerek aramistim onu, onun belki canini sikarim kaygisiyla. ama olsun, aradim. acti telefonu hemen, sesi de neseliydi baya, ben o an bir pismanlik hissettim zaten. cok konusabilecek durumda degilmis, mutlu oldum acikcasi, cunku yer yarilsin icine gireyim havasindaydim. ben kapatmadan once sen.. iyi misin? diye sordu bana. yarim, iyi olmama olasiligim onu cok sasirtmisti. "iyiyim gibi yaa, neyse sonra anlatirim" diyip kapattim. Hayir ne anlatiyosun olayin sen farkindamisin ki? Neyse efenim otobusu zaten onceden kacirmistim ogle yemegi saatinden yaklasik 10 dk gec indim her zamanki Largo Pugliese duraginda. 10 dakikanin hesabini yapabiliyorum, evet neden? cunku burada ogle yemegi saatinde cafeler dahil her yer kapaniyor.

neyse efenim, butun nefret enerjimi kustugum, ve bu yuzden bir gun birinin orada basina birsey geleceginden korktugum yokustan bie ses yukseliyordu. bir erkek sesi, sarki soyluyor efendim. yanlis duymadiniz, bir filmden cikmiscasina terk edilmis, bir sehire yakismayacak erecede sessiz sokagin ortasinda bir adam sarki soyluyor. italyancayi her ne kadar ustalikla konusamasam da, sarkinin italyanca, ingilizce, ispanyolca olmadigina kanaat getiriyorum. soguk havada gozume daha da batan gunesin altindan cekilip adamin oldugu kaldirima dogru gidiyorum, zaten yolumun ustunde.

binanin soguk golgesi bir tokat gibi iniyor ustum ve birden uyandirilik omuzlarimdan sarsilmiscasina uzaniyorum o ferah sogukta, ve siyah bir adamin gulumsemesi beni bu dunyaya karsiliyor.

bana ingilizce selam veriyor, cok guzel oldugumu ve bana satabilecegi hos mallari oldugunu soyluyor. yanimda para olmadigini, okuldan geldigimi belirttikten sonra ingilizcemin cok guzel oldugunu soyluyor ve iki yabanci nereden geldin adin ne nerelisin muhabbetine giriyoruz. Kendisi Frank, Nijeryali. Nijeryali oldugunu duyunca ben biraz daha mutlu oluyorum, bir Afrika ulkesine gitmenin he hayalim olmus oldugunu soyluyorum, guluyor, evlen benimle diyor. seni afrikaya gotururum diyor, nedense gulmekten yariliyorum. "sorun ne? Gulmesene neden benimle evlenmek istemiyorsun?" diyor. "ben başkasıyla evlenmek istiyorum ama" dedim "ama ben seni afrikaya götürebilirim, o seni götürür mü?" diyor. istesem götürür ki.

neyse efenim hoş dileklerimle Frank'e elveda edip hayatıma devm ettim. sonra aklıma geldi telefonu elime geri aldım, baktım beni aramış ben duymamışım. küçük bir çerçevede çok ironik aslında. Sonra onu geri aradım konuştuk uzun uzun. ona "dert yanacakken başıma neler geld birbilsen." dedim "birinci sınıftaki bebeler banden iyi ispanyolca konuşuyor diye moralim bozulmuştu-" "geç ya bunları mı takıyosun" "hayır işte ama bi dinle işte! ben böyle yolda gidiyordum..." (gerisini zaten biliyorsun okur)(bu arade evet onun ankara şivesi bana da bulaşıyor)

sonra fark ettim ki ben ona herşeyi anlatabiliyorum. bana en güzel tavsiyeyi verdiği tartışılır. ama olsun, bence daha önemli birşey yapıyor. beni dinliyor. dinlemese bile dinlediğini hissediyorum. teknik olarak bakıldığında o bir yabancı ama olsun, beni dinlediğini hissediyorum bu yabancının. yabancı diyorum neden? çünkü teknik olarak bakıldığında yabancıyız biz, aynı anakaraya bile bağlı değiliz. en önemli klimeleri söyleyebiliyorum ona, mesela, özledim, bilmiyorum, üzülüyorum, kırılıyorum, dışlanmış hissettim, kayboldum, yardima ihtiyacim var, bosluga dustum, götüm kalktı... sonuncusu o kadar derin değil farkındayım ama ne yapayım daha genciz biz...

böyle yani günlük. mesela bir ara ne bana cevap yazdı, benim de telefonum yoktu ben de onu taciz edemedim. o 4 gün oturdum düşündüm, uzun mesafe ilişkisi nedir ne değildir, ilişki zaten yok ki ortada, ama birşey var gibi, olaylar da olaylar baya düşündüm... 4 gün ne kadar düşünebilirsin denir, diyen de haklıdır ama ben daha 16 yaşındayım 3 ayda başıma neler neler geldi 4 gün göründüğünden fazla tamam mı? neyse, bütün bunlar bana internetinin ve kontörünün olmadığını açıklamasıyla bitti.

o derecede blog.